İnsan ne ister?
İnsan yaşamını karlı tamamlamak ister. Yaptıklarını sonuçları ile kıyasladığında olumlu sonuçlarının fazla olmasını diler. Yaşamı için verdiği emeğin karşılığını fazlasıyla karşılaşmak ister. Ve insan bu amaçla bir yol tutturur. Bu yolda deneme yanılma yapar. Bir haz bulduysa bunu artırmak ister. Acı ile karşılaştıysa bundan uzaklaşmak ister. Edindiği tecrübelerle, oluşturduğu zanlarıyla da hayatına yön verir.
Bir insanın yaptıklarıyla ulaşmak istediği amaçlar vardır. Ne yaparsa yapsın bu amaç için yapar. Mutlu olmak, başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak… Bu amaçlar insanlar için ne kadar ortaksa buna götürdüğüne inandığı yollar da o kadar çeşitlidir; Kimileri ailesiyle, kimileri arkadaşlarıyla, kimileri kariyeriyle, kimileri tek başına uğraşlarıyla bu amaçlara gitmeye çalışır. Bazı insanlar tüketimlerini artırır, bazıları daha çok çalışmayı seçer. Yeri gelir bir içecek, yeri gelir bir ortam, yeri gelir bir hedef insanı bu amaçlarına ulaştıracak seçenek olur.
İnsan çıkarına düşkündür ve neyi seçerse seçsin, zannettiği bir çıkarı için yapar. Ne var ki her zaman zannettiği yöntem işe yaramaz.
İnsan bazen yanılır… Yanlış yerlerde kendisine kazançlar arar…
Yanlış davranışlarla, yanlış hamlelerle olumlu sonuçlar bekler…
Kimse;
Mutlu olabilmek için başladığı bir ilişkide düşkünleşip zulüm görmek istemez.
Birilerine zulmedip acı veren tarafta olmayı kendine yakıştıramaz.
Eğlenebilmek için harcadığı onca imkanla kendini mutsuz etmek istemez.
Özgür olabilmek adına para kazanıp yaptığı harcamalarla kazancının kölesi haline gelmek istemez.
Başarılı olabilmek için başladığı kariyerinde bilerek hırslanıp unvanın, konumun tutsağı olmak istemez.
O kıymetli olan evladını sunduklarıyla bozmak, beceriksiz hale getirmek, tatminsiz bir çocuk yetiştirmek istemez.
Bile bile kendini rezil edecek bir bağımlılığı olsun istemez.
Huzurlu yuvasını bir zevk uğruna bozmak istemez.
Öfkeli olmayı,
Sürekli hayatında bir şeyler eksik gibi hissetmeyi,
İyi hissedebilmek için sürekli bir şeylere ihtiyaç duymayı, hayal kırıklıklarını,
Bir kula kulluk etmeyi bilerek tercih etmez.
Bilerek tercih etmez ama insan yanılabilir.
Zannettiği çıkarında yanılabilir.
Yaptığı seçimler, hep daha iyisinin o olduğunu düşündüğü içindir.
Ne var ki,
İlmi yoksa
Bir bilinmez içinden doğaçlama yapar.
Sanki daha iyisiymiş gibi gelene yönelir.
Dener, yanılır, bulur, öğrenir…
Oysa
Hayattaki en pahalı öğrenme yöntemi deneme yanılmadır.
Çünkü insanın her hatayı deneyip doğruya ulaşabileceği kadar zamanı yoktur.
Tüm bunlar, işe yarayacağını zannettiği yöntemler sebebiyle olmuştur. Ne var ki insan yanılmış olabileceğini kabul etmek istemez; Bir suçlu arar. Eğer işler planladığı gibi gitmiyorsa, mutlu olabilmek adına yaptıkları artık acı veriyorsa bu duruma bir sorumlu bulması gerekir. Bu sorumlu kendisi harici herkes ya da her şey olabilir. İşte o zaman suçlamalar başlar. Bazen kader, bazen hayat, bazen ülke koşulları, bazen eş, çocuk, kayınvalide, anne-baba, akla gelebilecek dış koşul ne varsa bu suçlamalardan nasibini alır. Kontrol dışındakini suçlayarak insan kendini rahatlatır. Yaşadığı problemlerin kaynağını dışarıda bularak çözümü de dışarıda arar. Etki edemeyecekleri için sinirlenir. Dışarıda kızdığı, tepki duyduğu onca şey iç dünyasını anlık olarak rahatlatır. Çünkü problemin sorumlusu ben değilsem, yetkilisi de ben değilimdir. Ancak başkaları değiştiğinde problemler düzelecekse şu an bir şey yapmama da gerek yok demektir.
Çünkü zordur kabul edebilmek…
Yaşamda kendi yaptıklarımın sonuçlarını yaşıyorum diyebilmek
Bir problem yaşanıyorsa kaynağını da çözümünü de kendinde görebilmek…
Kendi yaşamında başrol oynamak…
Ve
Hayatının yetki ve sorumluluğunu üstlenmek…
Mesele benimle ilgiliyse kaçmam değil, yapmam gerekenler var demektir…
O zaman sinirlenmek, birilerine söylenmek yerine, benim düzeltmem, düzenlemem gerekenler var demektir…
O zaman hayattaki davranışların doğrusu ve yanlışı var demektir…
İşte o zaman doğru ile yanlışı ayrıştıran,
Yaşamdaki öngörüleri geliştiren deneyimselleştirilmiş bilgilere ihtiyaç var demektir…